KADINA ŞİDDET
Türkiye de kadın olmak ya da dünyanın hangi kıtasında olursak olalım pembe kimliğe sahip olmak ne kadar da endişe veriyor artık. Nerde yaşarsak yaşayalım yıllardan beri süregelen sıkıntıları defalarca çekmek toplumun değişmez kurallarından biri haline gelmiştir. Kadın, sıkıntı çekmeden mutlu olamaz. Kadın, ağlamadan gülemez. Özellikle Kurtuluş savaşındaki annelerin, ablaların kilolarca mermileri sırtlarında taşıması, tarihimizde silinmez bir gerçektir. Kadın olmak Kurtuluş Savaşında eşinin, abisinin, babasının yanında olmak, onlarla aynı sıkıntıyı paylaşmak ve zaferi onlarla kutlamaktır. Ama benim ülkemde kadın olmak değeri bilinmeyen mücevherdir. Çile çektirmek, dövmek, yakmak, öldürmek... Sonra aynı şeyleri defalarca yapmak. Sokak ortasında öpersen adam değilsin, döversen delikanlısın! Ne de olsa değerleri olan bir toplumuz!
Kadın, özgürlüğü için savaşandır, meydanlara çıkıp “SADECE SEVİN” diye haykırandır. Özellikle son zamanlarda “kadın hakları” nı savunup başa geçince de onları yerden yere vuran büyük devlet adamlarımızın (!) Türkiye gerçekleri arasında yer aldığını söylemekten kendimi alamıyorum. Tecavüze uğrar bıçakladığı için kendi hapse girer, istemediği bir bebeği aldırmak ister devlet yasak koyar, okumak isterken küçük yaşta evlendirilir… ve daha bunun gibi dile getirmekten utandığım çirkin olaylar… Demek istediğim benim ülkemde kadınlıktan öte insanlığın yok olduğu, değerlerini yitirdiği bir toplumun varlığı söz konusu. Gönül isterdi ki, aile eğitiminde önce kız çocuklarından başlatılsın en yakınları tarafından bir eşya gibi satılmasın, kadının dili, dini, ırkı ne olursa olsun sevilsin. 8 mart çiçekleri sadece bir avukata bir öğretmene, bir doktora gitmesin ve gönül isterdi ki kadınlarımız öldürülmesin! Çünkü kadınlar tüm insanlığın anasıdır!
DEMET AVCI-Halkla ilişkiler ve tanıtım